30 Mart 2012 Cuma

geberik

Seninle,

Deniz kıyısında bir kahvaltı yapalım.Küçük domateslerin,içinde baharatlar yüzen zeytinyağların,kokusu her yeri saran kızartılmış ekmeklerin,en ince bellisinden bardaklarda sıcacık çayların eşlik ettiği.

Sonra kahvelerimizi alıp sohbet edelim.Benim kahvem sade olsun,uyuyamadığım günlerden kalma bir alışkanlık deyip geçeyim.Sen hiç bilme 'sade' de saklanan yalnızlık kokusunu.Anlat,ben sadece dinleyeyim.Hatırlıyor musun beynimin tam ortasına çaktığın cümleyi,
''seni anlıyorum aslında ben de bi'kaç sene önce senin söylediğin şeyleri başka birine söylemiştim.''
Hani bana aşıktın hangisi gerçekti ?
Kimi kandırdın ? Kendini mi beni mi ? diye soran cümlelerimi de duyma.
Anlat işte sen,ben dinleyeyim.O kadını anlat bana.Gözlerini anlat,seni nasıl bıraktığını anlat.
Anlat sen,nasılsa içimin nasıl acıdığını hissedebileceğin bir alet icat edilmedi henüz.
Sadece gülümseyeyim sana,ellerini tutayım bide.

Gecenin yarısı sahile gidelim sonra.Rakı içelim,ben ısmarlayacağım söz. Her sarhoş oluşumda bir sana ağladığımı da bilme sen. Herkese sunduğum bahanelerden birini söyleyip geçeyim sana da. Ama bir tek cümleyi durduramam,
''Çok sevdim ben seni oğlum.İçimi açsan baksan onca yaranın altında bir senin ismin var.''
Sonra sen bana sarılsan ya bir kez olsun.Öyle bir sarılsan ki bunca seneye onca şeye değse.Ben de sana sarılsam onca cümlenin anlatamayacağını anlatsam.

Sahi ben sana hiç adam gibi sarılamadım ki oğlum.
Sahi biz seninle karşılıklı kahve de yudumlamadık hiç.
Biz seninle sarhoşta olmadık.
Biz seninle hiç bişey olmadık.Olamadık.

Karşılaştığımız ilk gün çalan o şarkının,hani gözlerimi kaçırmaya çalışırken senden,
hayatımın özeti olacağını çok sonra anladım ben
                                                 
                                                               ''geberiyorum aşkından...''